Venedik’in Ruhunu Gerçekten Tadın: Lagün Suyundan Espresso Deneyimi
- Doğukan İbidan
- 30 May
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 gün önce
Güzellik ve çürüme, Venedik’te yüzyıllardır kol kola ilerliyor. Bu büyüleyici şehir, sadece tarihî dokusuyla değil, çevresini saran lagünün kendine has varlığıyla da ziyaretçilerine dokunuyor. Venedik sokaklarına sinmiş o tuzlu, yosunlu koku; meydanlara ulaşan nemli hava... Tüm bunlar, şehrin yaşayan bir organizma gibi hissettirmesini sağlıyor.
İşte bu yılki Venedik Mimarlık Bienali'nde hayata geçirilen Canal Café adlı sıra dışı proje, bu duyusal deneyimi bir adım öteye taşıyor: Ziyaretçilere, Venedik lagününden arıtılan suyla demlenmiş espresso içme fırsatı sunuyor. Üstelik bu yalnızca teknik bir başarı değil, aynı zamanda poetik, simgesel ve çevresel açıdan derin anlamlar taşıyan bir deneyim.

Bir Fikrin 17 Yıllık Yolculuğu: Canal Café
Canal Café, dünyaca ünlü New York merkezli tasarım stüdyosu Diller Scofidio + Renfro (DS+R) tarafından tasarlandı. Su arıtma sisteminin mühendislik ayağı ise Natural Systems Utilities (ABD) ve SODAI (İtalya) tarafından üstlenildi. Projenin sanatsal danışmanlığını ise mimarlık eleştirmeni Aaron Betsky yürüttü.
Aslında bu fikir yeni değil. İlk olarak 2008 yılında o dönem Bienal’in küratörü olan Betsky tarafından DS+R ekibine önerilmişti: “Venedik’in kanallarından doğrudan su alınacak, herkesin gözü önünde filtrelenecek ve bu suyla kahve hazırlanacaktı.” Ancak gerekli izinlerin alınamaması ve teknolojik kısıtlamalar nedeniyle proje rafa kaldırıldı.
2025 yılında Bienal direktörlüğüne gelen Carlo Ratti’nin desteği ve gelişen biyolojik filtrasyon teknolojileri sayesinde bu vizyon nihayet hayata geçirildi.
Simya Gibi: Kirli Suyu Kahveye Dönüştürmek
Canal Café, adeta modern zamanların alkimist yaklaşımını benimsiyor: Güvenilmez, bulanık ve tuzlu suyu — yani lagün suyunu — arıtıp sıcak, aromatik bir fincan kahveye dönüştürüyor. Bu dönüşüm yalnızca teknik değil, aynı zamanda algısal ve kültürel bir kırılma yaratıyor.
Filtrasyon sistemi iki aşamadan oluşuyor:
Biyolojik Filtreleme “Mikro sulak alan” sistemiyle çalışan bu aşamada, tuz toleransı yüksek bitkiler kullanılıyor. Bu bitkiler suyu doğal olarak filtreliyor, ancak içerdiği mineralleri koruyor. Bu sayede su, içeriğini yitirmeden arıtılıyor.
Teknolojik Filtreleme Ters osmoz ve UV ışık kullanılarak su, kimyasal müdahale olmaksızın dezenfekte ediliyor. Bu da sistemin tamamen organik ve doğaya uyumlu olmasını sağlıyor.
Filtrasyon süreci, şeffaf borular ve tanklar sayesinde ziyaretçilere açık şekilde sergileniyor. İçtiğiniz kahvenin ne kadar karmaşık bir dönüşümden geçtiğini birebir görebiliyorsunuz.

Aaron Betsky: “Artık Zamanı Geldi”
Betsky projeye dair şunları söylüyor:
“Hem regülasyonlar hem teknoloji çok yol kat etti. Bu seferki büyük fark, filtrasyonun kimyasal değil biyolojik yöntemlerle yapılması. Bu sayede daha organik, daha doğal bir sistem kurulabildi.”
Bu açıklama, projenin sadece teknolojiye değil, aynı zamanda yaşamsal farkındalığa da katkı sunduğunu gösteriyor.
Venedik'in Ruhu: Bir Yudumda Gelecek
Canal Café sadece bir kahve deneyimi değil. Aynı zamanda temiz suya erişimin gelecekteki zorluklarını da gündeme taşıyan bir farkındalık projesi. Küresel iklim krizi, altyapıların adaptasyonu, su kaynaklarının sürdürülebilirliği gibi dev konular; burada bir fincan espresso üzerinden gündeme geliyor.
Bienal direktörü Carlo Ratti şöyle diyor:
“Bu deneyim sezgisel. İçmek ya da içmemek… İnsanları, gözlerinin önünde duran bu sorunla yüzleşmeye davet ediyor.”

Venedik’in Ruhu Bir Fincanda
Canal Café, Venedik’in karakteristik çelişkisini — güzellik ve bozulma, tarih ve gelecek, şüphe ve güven bir yudum kahvede buluşturuyor.
Bu sıradışı kafe, estetikle mühendisliği, nostaljiyle geleceği ve sanatla altyapı problemlerini birleştiriyor. Geriye yalnızca şu soru kalıyor:
Siz, Venedik’in ruhunu gerçekten tatmaya hazır mısınız?